Annesi, babası, öğretmeni ya da bakıcısı gibi bir erişkin tarafından çocuğa yöneltilen, toplumsal kurallar ve profesyonel kişilerce uygunsuz ya da hasar verici olarak nitelendirilen, çocuğun gelişimini engelleyen ya da kısıtlayan eylem ve eylemsizliklerin tümüdür. Bu eylem ya da eylemsizliklerin sonucu olarak çocuğun fiziksel, ruhsal, cinsel ya da sosyal açıdan zarar görmesi, sağlık ve güvenliğinin tehlike altına girmesi söz konusudur.
Çocuk istismarı; fiziksel, cinsel ya da duygusal istismar olarak; çocuk ihmali ise fiziksel ya da duygusal ihmal olarak ayrılmaktadır. İstismar ve ihmalin bu farklı türleri sadece çocuk ve aileyi değil, toplumu, sosyal kuruluşları, yasal sistemleri, eğitim sistemini ve iş alanlarını da etkileyen toplumsal bir sorundur.
Çocuğa yönelik ihmal, çocuğa yönelik kötü muamelenin en yaygın şeklini oluşturmaktadır. İhmal, çocuk istismarı kadar görünür bir yara ve iz bırakmadığı için istismar kadar dikkat çekmez ve genel olarak ihbar da edilmez. Ne yazık ki, çocukta istismar kadar uzun ve kalıcı hasarlara yol açabilmektedir.
İhmal ve istismarı birbirinden ayıran en temel nokta istismarın aktif, ihmalin ise pasif bir olgu olmasıdır. Çocuk ihmal ve istismarı, çocuğun normal fiziksel ve zihinsel gelişimini kısıtlayıcı olan fiziksel, duygusal ve cinsel ihmal ve istismarı içermektedir. Ancak bunları birbirinden ayırmak oldukça zordur.
Çocuğa yönelik kötü muamele, toplumdaki çocuğa yönelik bakış açısı ve çocuk algısıyla alakalıdır. Çocuğun hakları olan bir birey olarak kabul edilmeyişi, hem ebeveynlerin, hem de daha geniş anlamda toplumun, çocuğu kendilerine ait bir varlık olarak görmesiyle ilgili bir durumdur. Bu anlamda kendine ait olarak görülen çocuğun kötüye kullanımı ve sömürüsü söz konusudur.
Çocuk haklarına ilişkin sözleşmeye göre çocuğa yönelik şiddetin önlenmesi devletlerin yükümlülüğündedir. Devletler çocukları şiddetten korumalı; çocukların sağlıklı bir şekilde ve güvenli ortamlarda yaşaması için etkili, hak temelli politikalar geliştirmelidir.
Ülkemizdeki en büyük eksiklik çocuğa yönelik şiddete ilişkin veri eksikliğidir. Hak ihlalleriyle ilgili veri sistemi ne yazık ki gelişkin değildir. Öncelikle sorunla ilgili mevcut durumu anlayabilmek ve buna göre etkili politikalar oluşturmak gerekir; şiddet gerçekleştikten sonra cezalandıracak değil, şiddeti önleyecek yaklaşımı temel almak şarttır. Bu nedenle, toplumun farklı kesimlerinden sivil toplum örgütleri, meslek kuruluşları, üniversiteleri ve diğer kamu kurumları ile ortaklaşa bir çalışma yapılmalı ve en kısa sürede uygulamaya konulmalıdır.